Vehbi Koç Kimdir?

 

Vehbi Koç Kimdir? ( 20.07.1901)- (1996)
Vehbi Koç, 1901 yılında Ankarada Çoraklık semtindeki yazlık evde, üzüme alaca düştüğü
günlerde doğdu. Doğduğu günü hiç bilmedi. Annesi üzüme alaca düştüğü günlerde deyince, sonradan çocuklarıyla birlikte 20 Temmuzu doğum günü kabul etti.Soyu, Kütükçüzadeler olarak anılan ana tarafından 600, Koçzadeler olarak anılan baba tarafından da 250 yıllık Ankaralı ailelere dayanıyordu. Babası Koçzade Hacı Mustafa Efendi, annesi Kütükçüzade Fatma Hanımın ilk çocuğuydu. Sonra iki kardeşi daha doğdu. Zehra ve Hüsniye
Koçzade Ahmet Vehbi, 5 yaşında mahalle mektebine başladı. Hacı Bayram Camiinin yanındaki "Topal Hocanın Mektebi"nde ilk tedrisini aldı. Mahalle Mektebinden sonra yine Hacı Bayram Camiinin yanında kiralık bir evde ders görülen ilkokula başladı. Bu okulu birincilikle bitirdi. Daha sonra, bugün Tıp Fakültesi İhtisas Hastanesinin bulunduğu yerde olan "Taş Mektep" denilen Ankara İdadisine (lise) gitti. Ancak idadi hayatı uzun sürmedi.

Dedesi Koçzade Hacı Mehmet Efendi ile, Vilayet Meclisi Umumi Azalığı yapmış, Ankarada iyi tanınmış, zaman zaman taahhüt işlerine girmiş, buğday ticaretiyle uğraşmış hareketli bir insandı. Babası medreseye devam etmiş, hoca olmuş ancak bu konuda çalışmamıştı. Babası, o günlerde Ankaranın en güzel caddelerinden biri olan Karaoğlan Caddesi (bugünkü Anafartalar Caddesi) üzerinde olan evlerinin altındaki dört dükkanı ticaret yapan gayrimüslimlere kiralık vermişti.O zamanlarda, tüm Osmanlıda olduğu gibi, Ankarada da ticaret gayrimüslimlerin elindeydi. Müslüman Türkler, ülkenin sahibi olmakla birlikte, çoğunlukla ticaret erbabının emrinde çalışan, basit hayat süren kimselerdi. En güzel binalar, en güzel mağazalar, en güzel yazlıklar ticaret yapan gayrimüslimlerindi.Bu, Koçzade Ahmet Vehbinin dikkatini daha çok küçükken çekmişti. Fakir sayılmazlardı. Geçim sıkıntısı çekmiyorlardı. Kışlık evlerinin yanında, Çoraklık semtinde doğduğu yazlık evleri de vardı. Ama bir gariplik hissediyordu. Sünnet olduğunda babası ona bir eşek hediye etti. Çok sevindi. Ama eşeğiyle yazlık evlerine giderken ilk hüznünü yaşadı. Zira, onun gibi yazlık evlerine giden gayrimüslim çocukları, daha güzel eşekleriyle yolda onu sürekli geçmişlerdi. Üstelik, güzel arabalarıyla imrendirmişlerdi. Eşeğine, daha hızlı gitsin diye, babasının atının arpasından yedirdi. Ama fayda etmedi, hayvan ne kulaklarını dikti, ne de bir canlılık emaresi gösterdi. Bu içine işledi.

Ticarete atılmaya karar verdi: "Eğer Allah bana 50.000 liralık bir servet verirse, beş katlı güzel bir mağaza açacağım" diye kendi kendine söz verdi. Okuldan ayrılmaya karar verdi. Ancak anne ve babası "katiyyen olmaz" dediler.Israr etti. Ailesi dayanamadı ve Kütükçüzade Hacı Rıfat Efendinin yazdığı dilekçeyle, hayatında yeni bir sayfa açıldı: "Diyki maişet (geçim darlığı) dolayısıyla mektebimi terk etmek mecburiyetinde kaldım. Lazım gelen tasdiknamenin verilmesini rica ederim. Ahmet Vehbi"

Okuldan ayrıldı. 15 yaşındaydı. Dedesi ve babasıyla görüşerek esnaflığa başladı. Karaoğlan Caddesi'nde oturdukları evin altındaki dükkan, bir sandık ayakkabı lastiği, bir sandık şeker, bir kaç teker kaşar peyniri, zeytin, makarna gibi mallarla bakkal dükkanı haline getirildi ve üzerine "Koçzade Hacı Mustafa Rahmi" tabelası kondu. Sermayeleri 120 liraydı.
Onun görevi, dükkanı açmak, süpürmek, tozlanan malları temizlemek, müşterilerin aldığı malları tartmak ya da saymak, mangalı yakmak, camekanları temizlemekti. Kısacası, hademe, satıcı ve muhasebeci görevlerini bir arada yürütüyordu. Babası, tezgah başında oturup, satılan malların parasını alırdı. Zaman geçip, piyasada iş yapanları gördükçe ustalaştı. Güzel mallar getirip satmaya başladı. Artık İstanbula mal almaya da o gidiyordu. Ayakkabı lastiği işine girdi. Müşteri gelir, çamurlu ayağını uzatır, o da temizler ve ayağına lastiği geçirirdi. Bir çift lastiğin maliyeti 200 kuruştu ve 225 kuruşa satıp, 25 kuruş kazanıyordu. İki yıl daha böyle gitti. Sonra bakkallık işleri az gelmeye başladı. Yine ticaret yapan gayrimüslimleri izledi. Kösele işi cazip geldi. Ankaradaki en büyük kösele satıcısı gayrimüslim bir tüccarın yanındaki Kosti adlı satıcıyla anlaştı ve kösele işine girdi. İyi iş yaptı. Bir süre sonra kösele işi de az geldi. Ayakkabı yapımında kullanılan malzemeler için ikinci bir dükkan daha açmaya karar verdi. Kösele dükkanına bitişik kendilerine ait dükkanı ayakkabı, hırdavat mağazası olarak açtı. Bir süre sonra yine gayrimüslim bir tezgahtar olan Hiya Elmalaki ile anlaştı ve aktariye işine girdi. Artık, kösele, hırdavat ve aktariye işlerini yapıyordu. Her çeşit iplik, makara, baharat, bardak, fincan, tabak, ayna, boncuk satıyordu.

O günlerde, İstanbul işgal edildi. Tarih 16 Mart 1919du. Kurtuluş Savaşı başladı. Atatürkü ilk o günlerde gördü. İstanbulun işgalinden sonra vatanseverlerin yavaş yavaş Ankaraya geldiği günlerde, Atatürk Adnan ve Halide Edip Adıvarı karşılamak için istasyona gitmişti. Koçzade Ahmet Vehbi de o gün, biriken halkın arasında Atatürkü görebilmişti.
O dönemde askerlik çağına gelenlerden önce subay olacaklar askere alınırdı. Koçzade Ahmet Vehbi'yi lise mezunu olmadığı için askere almadılar. Ancak Kurtuluş Savaşı sırasında, o da birşeyler yapmak istiyordu. Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra, Genel Sekreter Recep Pekere bir dilekçe vererek, Mecliste bir memuriyet istedi. Ve 1920 yazında Meclis Matbaasında Cevat Fehmi Başkut'un yanında musahhih yardımcısı olarak işe başladı.

Bir süre sonra da Muhafız Kıta Kumandanlığında askere gitti. Askerden döndükten sonra yine işlerin başına geçti. Hem vatandaşın ihtiyacını, hem de ordunun ihtiyacı olan malzemeleri getiriyordu. Ordu mal bedelinin yüzde 60ını öder, geri kalanı için Tekalif-i Harbiye denilen bir borç makbuzu verirdi. O da bu makbuzlarla mal verdi. Ve zaferden sonra hükümet, bütün borçları ödedi.

Artık Cumhuriyet ilan edilmişti. Her şey değişiyordu. En azından umut doluydu.1925in sonlarında 24 yaşına gelmişti. Anne ve babası onu evlendirmeye karar verdi. Gelin adayı da, teyzesinin kızıydı. Aile içinden evlilik geleneğine pek de iyi bakmıyordu ama, karşı gelmedi. Sadberk Hanım ile nişanlandılar. 1926nın ilk haftasında düğün yapıldı. Cuma günü başlayan düğüne Ankaranın tanınmış kişileri, İstiklal Mahkemesi Başkanı ve üyeleri de geldi. Münir Nurettin Bey (Selçuk) ve Riyaseticumhur Musiki Heyeti şarkılar söyledi. Düğünde o kadar yorulmuştu ki, gelinin yüzünü açmayı unuttu. Uyarılar üzerine yüzünü açtı ve Sadberk Hanımın yüzünü ilk defa o zaman gördü. 47 yıl sürecek mutlu bir beraberliğin, minnettarlığın ilk adımı o gün atıldı.

Evlenmişti. Artık daha çok çalışıyordu. Rakipleri arasında ün yapmaya başlamış, babasının tam güvenini almıştı. Koçzade Hacı Mustafa Rahmi Efendi, 1917de kurdukları Koçzade Hacı Mustafa Rahmi firmasını 1926 yılında ona devretti. Böylece Koçzade Ahmet Vehbi firması kurulmuş oldu. Bir yıl sonra da babası öldü. Dükkanları yol genişletmesi nedeniyle yıkılmıştı. Yerine şimdiki Koç Hanı yaptırdı. Artık esnaflıktan çıkmış, tüccar sınıfına girmişti. İşleri iyi gidiyor, ilerlemek, yükselmek istiyordu. Ankara Ticaret Odasında ikinci başkan olmuş, ilk çocuğu Semahat Koç (Arsel) doğmuştu. Bu arada Ford ve Standart Oilin (Mobil) Ankara Temsilciliklerini almış, taahhüt işlerine girmeye başlamıştı. Otomobil ve petrol işine girmişti. Ankara dar geliyordu. Bütün isteği, İstanbulda bir mağaza açmaktı.

Artık, koşmanın zamanı gelmişti...
1931 yılında ilk Avrupa yolculuğuna çıktı. Trenle yaptığı bu seyahatte dış dünyayı tanımaya başladı. Budapeşte, Viyana, Berlin ve Parisi gördü. Ama o günlerde içini bir evham kapladı. Babasının ve kayınpederinin genç denilecek yaşlarda ölmesi onu korkutmuştu. Pariste devrin tanınmış kalp doktoru Dr. Vacqueze muayene oldu. Kalbinin sağlam olduğunu öğrenince çok sevindi. 1934 yılında İstanbulda ilk teşebbüsüne başladı. Bu aynı zamanda onun ilk sanayi teşebbüsüydü. Haliç Sütlücede Hovagimyan Biraderlerin kurduğu boru fabrikasına ortak oldu. Ancak daha işin başında hesaplar iyi yapılmadığı için iş battı. Böyle bir iki tecrübe geçirdikten sonra, Başkalarının kurduğu işe ortak olmam, kendi kurduğum işe ortak ararım kararını verdi.1937de İstanbulda ilk şubesini açtı. Fermencilerde 100 bin lira sermayeli Vehbi Koç ve Ortakları Kolektif Şirketi faaliyete geçti. 1938de de Koç Ticaret Anonim Şirketini kurdu.Artık, ülkenin sayılı ticaret adamlarından biri haline gelmişti. 1930 yılında oğlu Rahmi Koç, 1938de kızı Sevgi Koç (Gönül) ve 1941de de kızı Suna Koç (Kıraç) doğmuştu. Artık dört çocuk babası bir ticaret adamıydı.1944 yılı, yıllar boyunca başarılı bir şekilde sürecek bir işbirliğinin başlangıcı oldu. Otomobil işinde daha da gelişmek için iyi bir yönetici arıyordu. Sonunda Bernar Nahumla tanıştı ve onu transfer etti. 1944 başlarında, Bernar Nahum, Koç Ticaret A.Ş. Otomobil Şubesi Müdürü oldu. Böylece uzun yıllar sürecek bir işbirliği ve dostluk başladı.
Bu arada İkinci Dünya Savaşı devam ediyordu. 1945te savaş sonrası ticarette öncelik kazanmak için New York'ta Ram Commercial Corporation şirketini kurdu. Ama bu şirket istediği sonucu vermedi. Bu arada lastik firması U.S. Rubber (Uniroyal) firmasının temsilciliğini aldı. Savaş sonrası ilk Amerika seyahatine çıktı. 52 gün kaldığı bu ülkede, gördüğü herşey onu etkiledi. 102 katlı Empire State binası, yollar, binalar, fabrikalar, mağazalar, araçlar, herşey ama herşey bambaşka bir dünyanın görüntüsü gibiydi. Burada işadamlarının zamanı nasıl kullandıklarını, iş görüşmelerini nasıl yaptıklarını gördü. Bir anlamda işadamlığı stajı gibiydi Amerika seyahati. Bu seyahatte Fordla ilişkilerini geliştirdi, ama Henry Fordla görüşmeye muvaffak olamadı. General Electrici Türkiye'de ampul fabrikası kurmaya ikna etti. Ama içindeki evham Amerikada da peşini bırakmadı. Önce Ford Hospitalda daha sonra Chicagoda ünlü Mayo Clinicte muayene oldu. Yine sağlam çıktı, biraz rahatladı.

Türkiyeye döndükten sonra Cumhurbaşkanı İsmet İnönünün ısrarıyla Cumhuriyet Halk Partisinin yeni kurulan Parti Divanına (Kırklar Meclisi) girdi. 1947de kendi sermayesiyle ilk sanayi teşebbüsüne girişti. Ankara Oksijen Sanayi Şirketini kurdu. Ardından bir yıl sonra da General Electric Ampul Fabrikasını kurdu.Artık ticaretten sanayiye kayıyordu. Bunda, çocukluk yıllarının etkisi büyüktü. O çok iyi bir gözlemciydi. Ticarete, ticareti çok iyi yapan gayrimüslimleri izleyerek girmiş, hep en kazançlı işleri seçmişti. Sanayiye girerken de, ülkenin, insanların ihtiyaçlarını gözledi.

Artık o, ülkesinin en büyük sanayicilerinden biri idi ...
1954te demir mobilya işi yapmak üzere Arçeliki kurdu. İsrailli Amcor firmasıyla anlaşma yaparak onlardan kompresör alıp buzdolabı üretmeye başladı. Buzdolabı işi geliştikçe, Arçelik demir mobilya işinden çekildi ve yavaş yavaş elektrikli ev aletleri endüstrisine geçti. Üstüne üstlük, General Electricle yaptığı anlaşma çerçevesinde, ürettiği Arçelik buzdolapları General Electric markasıyla yakın doğu ülkelerine ihraç edilmeye başlandı. Artık, sanayi yatırımları birbirini izliyordu. Daha sonra, Bozkurt Mensucat, Demirdöküm, Türkay, Aygaz, Gazal, Türk Elektrik Endüstrisi, Siemens ile kablo fabrikaları kuruldu ve FIAT lisansıyla traktör üretimine geçildi. 1956 başlarında, Fordun 34 yakın doğu ülkesi acentaları arasında açtığı yarışmayı, Ankara Acentası olarak Koç kazandı. Amerikaya davet edildi. Bu yolculuğa Bernar Nahum ve Kenan İnal ile birlikte çıktı. Bernar Nahumla birlikte geliştirdikleri plan, Türkiyede otomobil endüstrisinin kurulması, bunun için de önce montaj endüstrisinin başlamasıydı. Bir otomobil montaj fabrikası kuracaklardı. Bunun için Başbakan Adnan Menderesten Ford Başkanı Henry Ford IIye böyle bir yatırıma hükümetin destek vereceğini belirten bir mektup aldı. 9 Kasım 1956da Fordla biraraya geldiler. Ardından birlikte yemek yediler. Ama, Ford, daha önceki olumsuz tecrübelerinden dolayı, Türkiyede bir ortak yatırıma girme yanlısı değildi. Ancak, böyle bir işi kredi vererek desteklemeye taraftardı.Vehbi Koç Türkiyeye döndü, sanayi yatırımları birbirini izlerken, otomobil işini kovalıyordu. Ama, Fordun şartları güç geldiğinden onlardan kredi almadı. Krediyi hükümetten istedi. Kendi başına bu işi başaracağına söz verdi. Yeni fabrikanın adı Otosan olacaktı. Arsa alındı, makinalar sipariş edildi. Fabrikaya otomobil acentaları da ortak edildi. 2 Ağustos 1960 günü fabrika işletmeye açıldı. Bir kaç yıl sonra, yerli bir otomobil üretmek için çalışmalar başladı. Bir akşam Ankarada Otokoç Şirketinde olan Bernar Nahum ve Rahmi Koçun dikkatini, yedek parça almak üzere gelen bir bayiinin pikabı çekti. Araba, saç olmayan bir maddeden, fiberglass-cam elyafından yapılmıştı. Kısa bir araştırmadan sonra, fiberglass için İngiliz Reliant, teknik aksam olarak da Ford ile yerli otomobil üretimi için anlaşma yapıldı. Çalışmalara başlandı.

İşleri artık çok büyümüştü. Türkiyenin dünya ölçüsünde tanınmış, başarılı olmuş bir işadamıydı. Ancak, kurumsallaşmayı başaramamıştı. En büyük endişesi, müesseselerinin kendisinden sonra devam ettirilememesiydi. Topluluğun devamını sağlamak, daha randımanlı bir organizasyona ulaşmak, müşterek hizmet ve masraflardan tasarruf etmek, iş arkadaşlarını bünyesine katarak sosyal adalet ilkelerini hayata geçirmek ve Topluluğun serbest kalacak varlığını ülke yararına olacak yeni teşebbüslere daha kuvvetle yöneltmek istiyordu.
Şirketler daha fazla büyümeden temellerini sağlamlaştırmak, şirketlerin birbiriyle bağlantısını güçlendirmek, modern yönetim prensipleriyle yönetilmelerini ve en önemlisi sürekliliklerini sağlamak istiyordu. Bazı ülkelerde çok büyük, çok köklü firmaların, kurucularının ölümünden sonra parçalanıp, silinip gitmeleri onu çok üzüyordu. Çocuklarına güveni vardı. Onların devralacakları müesseseleri zedelemeden yürüteceklerinden ve kendilerinden sonrakilere devredeceklerinden kuşkusu yoktu. Ama daha sonraki kuşaklar için şimdiden aynı ümit ve güveni besleyemiyordu.Çözüm kurumsallaşmaydı. Amerikalı bir danışmanlık firmasıyla anlaştı. Uzmanlar geldi, topluluğu inceledi ve bir rapor hazırladı.

Holding Kuruluyor
Şirketlerin Koç Ailesi elindeki hisselerinin kurulacak bir Holdinge devredilmesiyle, şirketleri bu Holdinge ortak etmek, bütün iş arkadaşlarına Holdingden pay ayırmak, bu suretle Holdinge gerçek ve halka açık bir anonim şirket vasfını kazandırmak en doğru çözüm olarak ortaya çıkmıştı. Ailenin Holdingdeki çoğunluk hissesini yönetimde dengelemek için, kurulacak bir Vakfa da Holdingden hisse vermek ve bu hisseye yönetimde daha kuvvetli bir mevkii ayırmak da devamlılığı destekleyecekti.Ancak Holding kurmanın önünde yasal engeller vardı. 1961 yılı başlarında Kurumlar Vergisi Yasasında yapılan değişiklikle bu sorun ortadan kalktı. Ve Holding projesini, yakın dostu Hulki Alisbah hazırladı ve danışman firmanın değerlendirmeleri doğrultusunda son şeklini verdi. Holding esas mukavelesi 20 Kasım 1963 günü Divan Otelinde kurucular tarafından imzalandı. Kurucu ortaklar şunlardı:
Koç Ailesinden; Vehbi Koç, Sadberk Koç,Semahat Arsel, Rahmi M.Koç,Sevgi Gönül, Suna Koç, Çiğdem Koç, şirket müdürlerinden; Hulki Alisbah,Dr.Nusret Arsel, Ziya Bengü, Adnan Berkay, İsak de Eskinazis,Erdoğan Gönül, Kenan İnal, Can Kıraç, Muhterem Kolay, İsrael Menaşe, Bernar Nahum, Behçet Osmanağaoğlu, Fazıl Öziş ve Hüseyin Sermet.
Ancak, çok istediği Holding esas mukavelesini Vehbi Koç imzalayamadı. O sırada çok önemli bir Avrupa seyahatindeydi ve onun adına Hulki Alisbah imzaladı.
Artık kurumsallaşmayı başarmıştı. İçi rahattı. Sanki daha hızlı koşuyordu.

1964 yılında Uniroyal Lastiklerini Türkiyede üretmeye başladı. 1966 yılı Şubatında, çalışmaları 1960ların başında başlayan yerli otomobil üretimi konusunda hükümet, imalatın yıl sonuna kadar gerçekleşmesi ve 26 bin 800 liradan satılması şartıyla izin verdi. Çalışmalar hızlandı. İlk Türk arabasının adı için 100 bin kişinin cevap verdiği geniş bir anket yapıldı. Ve yıl sonunda "Anadol" piyasaya çıktı. 1967'de uzun yıllar planladığı bir yatırımı gerçekleştirdi.Tat Konserve Sanayiini kurdu. İlk düşüncesi 1946 yılında ortaya çıkan konserve ve meyve suyu projesi, 21 yıl sonra Heinz firmasının teknik desteği, İsviçreli Migros, Türkiye Şeker Fabrikaları ve Şeker Sigorta ortaklığıyla hayata geçti.Ardından 1968 yılında İtalyan FIAT firmasıyla anlaşılarak, yeni bir otomobil fabrikası kurulmasına başlandı. Fabrika 12 Şubat 1971 günü açıldı. Yine bir anketle yeni arabanın adı "Murat" olarak belirlendi. 1970li yıllar ülkedeki çalkantılara rağmen, Koç Holdingin ve Vehbi Koçun hızlı gelişme ve kök salma dönemi oldu. 1972de yine bir ilke imza atarak Türkiyenin ilk dış ticaret şirketi Ram Dış Ticareti kurdu. Koç Yatırım ve Pazarlama A.Ş. halka açıldı, Türkiyenin ilk süpermarketlerinden Migros, Koç Topluluğuna katıldı. Özel sektörün ilk araştırma geliştirme birimi Koç AR-GEyi kurdu. 1980lere gelindiğinde Koç Holding, her alanda büyük yatırımları olan büyük bir topluluktu artık. Ve 80lerde Topluluk olgunluk dönemini yaşıyordu.Vehbi Koç, 1984 yılında Koç Holding İdare Meclisi Başkanlığını oğlu Rahmi Koça devrederek, aktif olarak yönetimden çekildi. Ama, çalışmayı bir an bile bırakmayan bir insan olarak, Koç Holding Şeref Başkanı sıfatıyla çalışmalarını sürdürdü. Ve zamanının büyük bölümünü vakıf ve hayır işlerine yönlendirdi.Fordla 60 yıla yaklaşan birliktelik, Türkiye'de ilk Ford otomobil üretimini getirdi. Hemen ardından American Express Company ortaklığında Koç Amerikan Bankla, bankacılık sektörüne girildi. 1990larda, küçük bir bakkal dükkanından yola çıkan Vehbi Koç, dünya çapında bir topluluk yaratmıştı. Çocukluğunda, evlerde gaz lambaları yakılırdı. Yiyecekler evin en soğuk yerindeki tel dolaba konurdu. Yazın da kuyuya sarkıtılırdı. Bahçelerdeki fırınlarda ekmek, mangallarda yemek pişerdi. Bir yerden bir yere gitmek için ya yürünür, ya da eşeğe, ata binilirdi. Çamaşır yıkamak için çay kenarına gidilir, çaydan su alınır, kazanda kaynatılan çamaşırlar yıkanırdı. Mahalle çeşmesinden taşınan suyla bulaşıklar yıkanırdı. Ailece yıkanmak için ocakta su ısıtılır ya da ayda bir hamama gidilirdi. Kışın saç soba kurulur ya da mangal yakılırdı. Temiz hava ancak, açılan kapılardan girerdi. Kış şiddetli olduğu zaman, pencere kenarları hamurla sıvanırdı. Bütün bu anılar, ona insanların ihtiyaçlarının neler olduğunu gösterdi. Ve bu ihtiyaçların giderilmesi yolunda adımlar atarak Türk insanını çağdaş ürünlerle tanıştıran o oldu.Bu çabaları onu dünya çapında ödüllerle tanıştırdı. İşadamı olarak yıllarca Ankara Ticaret Odası Başkanlığını yürütmüştü. Türkiyenin müteşebbis insanlarına örnek olmuştu. Ve küçük bir bakkal dükkanından bir dünya devi yaratmıştı. 1987 yılında Milletlerarası Ticaret Odası onu Dünyada Yılın İşadamı seçti. Ödülünü Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhiden törenle aldı. 1994 yılında ise Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfındaki çalışmaları nedeniyle Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Planlaması Ödülünü Genel Sekreter Boutros Boutros Ghalinin elinden aldı.

Vehbi Koç sadece iş dünyasındaki başarılarıyla öne çıkmadı. Sosyal faaliyetleriyle de örnek oldu. Özellikle Avrupa ve Amerika seyahatlerinde, büyük işadamlarının eğitim ve sağlık alanındaki faaliyetlerle isimlerini ölümsüzleştirmelerinden etkilendi. İşe başlayıp biraz para kazandıktan sonra, mahallesinde, çarşısında, halk arasında muhtaç olanlara yardım etmekten mutlu olduğunu söylerdi. Ve 1948 yılında bir adım atmak istedi. Pek çok kişi cami yaptırmasını önerirken o yine toplumsal ihtiyacı görerek, öğrenci yurdu yaptırdı. Ankara Üniversitesi Vehbi Koç Öğrenci Yurdu 1951 yılında hizmete girdi. 1960 yılında çocuk hastanesi olarak Ankara Valiliğine kiraya verdiği binayı, çocuk hastanesi olarak kullanılmak üzere Hazineye bağışladı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vehbi Koç Göz Bankası, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Vehbi Koç Kitaplık ve Araştırma Binası, ODTÜ Vehbi Koç Öğrenci Yurdu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Enstitüsü, Amiral Bristol Hastanesi Vehbi Koç Kanser Pavyonu, Taksim Atatürk Kitaplığı, Vehbi Koç ve Ankara Araştırmalar Merkezi onun sosyal alandaki faaliyetlerinin birer örnekleriydi.

Daha sonra sosyal faaliyetlerini de kurumsallaştırma yoluna gitti. İlk olarak 1967 yılında bir yurt dışı seyahatten aldığı ilham ile çelenk bağışlarını eğitime yönlendirmek üzere Türk Eğitim Vakfının kuruluşuna öncülük yaptı. Ardından 1969 yılında eğitim, sağlık ve kültür alanında faaliyet göstermek üzere Vehbi Koç Vakfını kurdu. Türkiye'nin nüfus ve aile sağlığı sorununu gören Vehbi Koç 1985 yılında Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfını kurdu ve ölümüne kadar başkanlığını yürüttü. Türkiye Erozyonla Mücadele Vakfı TEMAnın bir numaralı kurucu üyesi oldu. Artık sosyal çalışmalarını bu vakıflar aracılığıyla yürütecekti. Bu çalışmalarla 100 bine yakın öğrenci öğrenim imkanı buldu. Tüm bunların ardından Koç Özel Lisese, Koç Üniversitesi ve Sadberk Hanım Müzesi ve geldi.
95 yıllık başarılarla dolu bir ömre, çok şey sığdırmıştı Vehbi Koç.
Türk insanının başarı simgesi olmuştu. Türkiyeyi, insanını hep ilklerle, hep çağdaş ürünlerle tanıştırmıştı.
Ülkesinin yaşadığı her aşamanın tanığıydı. Bir Cumhuriyet Çınarıydı
Ülkesiyle var olan, ülkesiyle gelişen, ülkesini geliştiren bir çınar
Devletim ve ülkem varoldukça, ben de varım diyen bir çınar
 
 
Net’ten kopyalanmıştır
20-04-2009
Engelleri kaldir
 
 
Bugün 49 ziyaretçi (76 klik) kişi burdaydı!

Online Sayaç Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol